Navigasyon |
|
|
|
DÖKÜMANLAR
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
HİKAYELER
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Şeytanın Hileleri
İbn-i Abbas (r.a.) Hazretleri´nden naklen ,
Muaz b. Cebel (r.a.) rivayet ediyor :
- Bir gün Resullullah (s.a.v.) ile
beraberdik. Ensardan birinin evinde toplanmıştık. Tam bir cemaat olmuştuk.
Sohbete dalmıştık. Bu arada , dışarıdan bir ses geldi :
- Ev sahibi ,
içerdekiler... Eve girmem için bana izin verir misiniz ? Benim sizden bir
dileğim var.
Bunun üzerine , herkes Resullullah (s.a.v.) efendimizin
yüzüne bakmaya başladı. Orda ve her zaman büyük oydu... İzin ondan
çıkacaktı.
Resullullah (s.a.v.) Efendimiz , duruma vakıf oldu ve
:
- Bu seslenen kimdir bilir misiniz ?
Buyurdu... Biz hep birden
şöyle dedik :
- En iyi bilen ALLAH ve Resuludur.
Bunun üzerine
Resullullah (s.a.v.) Efendimiz :
- O , lain iblistir. " Şeytandır "
Allah''ın laneti onun üzerine olsun...
Buyurunca ; hemen Hz. Ömer
:
- Ya Resullullah , bana izin veriniz onu öldüreyim.
Dedi...
Resullullah (s.a.v.) Efendimiz bu izni vermedi , şöyle buyurdu :
- Dur ya
Ömer , bilmiyor musun ki ; ona belli bir vakte kadar mühlet verilmiştir...
öldürmeyi bırak.
Sonra şöyle buyurdu :
- Kapıyı ona açın ,
gelsin... O buraya gelmek için emir almıştır. Diyeceklerini anlamaya çalışınız.
Size anlatacaklarını iyi dinleyiniz.
Bundan sonrasını ondan
dinleyelim ; yani Ravi´den. Şöyle anlattı :
Kapıyı ona açtılar. İçeri
girdi ve bize göründü. Birde baktık ki , şekli şu :
Bir ihtiyar. Şaşı.
Aynı zamanda köse. Çenesinde altı veya yedi kadar kıl sallanıyor. At kılı gibi.
Gözleri yukarı doğru açılmış. Kafası , büyük bir fil kafası gibi. Dudakları da ,
bir manda dudağına benziyordu.
Sonra , şöyle bir selam verdi
:
Selam ya Muhammed ; selam size ey cemaat-i müslimin.
Onun bu
selamına Resullullah (s.a.v.) Efendimiz şu mukabelede bulundu :
- Selam
Allah''ındır ya lain...
Sonra şöyle buyurdu :
- Bir iş için
geldiğini duydum; nedir o iş ?
Şeytan şöyle anlattı :
Benim buraya
gelişim kendi arzumla olmadı. Mecburen geldim.
Resullullah (s.a.v.)
Efendimiz sordu ;
- Nedir o mecburiyetin ?
Şeytan anlattı
:
- İzzet sahibi Rabbın katından bana bir melek geldi. Ve dedi ki ;
Allah-ü Taâlâ sana emir veriyor , Muhammed´e gideceksin. Ama düşük ve zelil bir
halde. Tevazu ile. Ona gideceksin ve ademoğullarını nasıl kandırdığını
anlatacaksın. Onları nasıl aldattığını söyleyeceksin bir bir ona. Sonra o sana
ne sorarsa , doğrusunu diyeceksin. Sonra...
Allah-ü Teâlâ buyurdu ki
:
- Söylediklerine bir yalan katarsan , doğruyu sölemezsen... seni kül
ederim ; rüzgara savurur... Düşmanlarının önünde , seni rüsvay ederim.
-
İşte... böyle ; ya Muhammed , o emir üzerine sana geldim.
- Arzu ettiğini
bana sor. Şayet bana sorduklarına doğru cevap vermezsem ; düşmanlarım benimle
eğlenecek. Şu muhakkak ki , düşmanlarımın eğlencesi olmaktan daha zor bir şey
yoktur.
Bundan sona Resullullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle sordu :
-
Madem ki , sözlerinde doğru olacaksın. O halde bana anlat : Halk arasında en çok
sevmediğin kimdir ?
Şeytan şu cevabı verdi :
- Sensin ya Muhammed.
Allah´ın yarattıkları arasında senden daha çok sevmediğim kimse yoktur. Sonra
senin gibi kim olabilir ki ?
Resullullah (s.a.v.) Efendimiz sordu
:
- Benden sonra , en çok kimlere buğuzlusun ve sevmezsin ?
Şeytan
anlattı :
- Müttaki bir gence ki... varlığını Allah yoluna
vermiştir.
Bundan sonra , sual cevap aşağıdaki şekilde devam etti
;
Resullullah (s.a.v.) Efendimiz sordu ; şeytan anlattı :
- Sonra
kimi sevmezsin ?
- Kendisini sabırlı bildiğim , şüpheli işlerden sakınan
alimi...
- Sonra ?
- Temizlik işinde... yıkadığı yerleri üç defa
yıkamayı adet eden kimseyi.
- Sonra ?
- Sabırlı olan bir fakiri ki
; ihtiyacını kimseye anlatmaz... Halinden şikayet etmez.
- Peki, bu
fakirin sabırlı olduğunu nerden bilirsin ?
- Ya Muhammed , ihtiyacını
kendi gibi birine açmaz. Her kim ihtiyacını kendi gibi birine üç gün üst üste
anlatırsa , Allah onu sabredenlerden yazmaz. Sabırlı kimselerin işi buna
benzemez. Hasılı , onun sabrını ; o halinden , tavrından ve şikayet etmeyişinden
anlarım.
- Sonra kim ?
- Şükreden zengin.
- Peki, ama
zenginin şükreden olduğunu nasıl anlarsın ?
- Onu görürsem ki , aldığını
helal yoldan alıyor ve mahalline harcıyor. Bilirim ki ; şükreden bir
zengindir.

Resullullah (s.a.v.) Efendimiz bu defa mevzuu değiştirdi
ve ona başka bir sual sordu :
- Peki, ümmetim namaza kalkınca , senin
halin nice olur ?
- Ya Muhammed, beni bir sıtma tutar. Titrerim.
-
Neden böyle olursun ; ya lain ?
- Çünkü bir kul , Allah için secde edince
bir derece yükselir.
- Peki ya oruç tuttukları zaman nasıl olursun
?
- O zaman da bağlanırım. Taa , onlar iftar edinceye kadar.
-
Peki ya hac yaptıkları zaman nasıl olursun ?
- O zaman da
çıldırırım.
- Peki ya Kur´an okudukları zaman nasıl olursun ?
- O
zaman da eririm. Tıpkı ateşte eriyen bir kurşun gibi eririm.
- Peki ya
sadaka verdikleri zaman halin nasıldır ?
- Ha işte... o zaman halim pek
yaman olur. Sanki sadaka veren , bir testere alır eline ve beni ikiye
böler.
Resullullah (s.a.v.) Efendimiz sebebini sordu :
- Neden
öyle testere ile ikiye biçilirsin , ya Ebamürre ?
Bunun üzerine iblis
:
- Onu da anlatayım... dedikten sonra anlatmaya başladı :
- Çünkü
sadakada dört güzellik vardır. Şöyle ki ;
1 - Allah-ü Teala , sadaka
verenin malına bereket ihsan eyler.
2 - O , sadaka veren kimseyi halkına
sevdirir.
3 - Allah-ü Teala , onun verdiği sadakayı , cehennemle arasında
bir perde yapar.
4 - Allah-ü Teala , belayı sıkıntıyı ve ahları ondan
defeder.
Bundan sonra Resullullah (s.a.v.) Efendimiz ashabı hakkında
bazı sorular sordu :
- Ebubekir için ne dersin ?
İblis ise şu
cevabı verdi :
- O bana cahiliyet devrinde bile itaat etmedi... İslam´a
girdikten sonra nasıl bana itaat eder ?
- Peki , Ömer b. Hattab için ne
dersin ?
İblis ona da şu cevabı verdi :
Allah´a yemin ederim ki ;
her gördüğüm yerde ondan kaçarım.
Peki , Osman b. Affan için ne dersin
?
Ondan utanırım. Hem de çok. Nasıl ki , Rahman´ın melekleri de ondan
utanırlar...
Peki , Ali b. Ebutalib için ne dersin ?
İblis onun
için de şöyle dedi :
Ah onun elinden bir kurtulsam... O , kendi başına
kalsa , ben kendi başıma kalsam... O beni bıraksa, ben de onu bıraksam . Ben onu
bırakırım ; ama o beni bırakmaz.

Resullullah (s.a.v.) Efendimiz ,
yukarıdaki soruları sorduktan ve şeytanın verdiği cevaplar kısmen bittikten
sonra , şöyle buyurdu :
- Ümmetime saadet ihsan eden ; seni taa, belli
bir vakte kadar şaki kılan Allah''a hamd olsun.
Resullullah (s.a.v.)
Efendimiz '' in o cümlesini duyan lain iblis şöyle dedi :
- Heyhat ,
heyhat... Ümmetin saadeti nerede ? Ben , o belli vakte kadar diri kaldıkça , sen
ümmetin için nasıl ferah duyarsın ? Ben , onların kan mecralarına girerim.
Etlerine karışırım. Ama onlar , benim bu halimi göremez ve bilemezler. Beni
yaradan ve baas gününe kadar bana mühlet veren Allah´a yemin ederim ki ; Onların
tümünü azdırırım. Cahillerini ve alimlerini... Ümmilerini ve okumuşlarını...
Facirlerini ve abidlerini... Hasılı , bunların hiçbiri elimden kurtulamaz. Fakat
, Allah´ın halis kullarını , evet , bunları azdıramam.
Bunun üzerine
Resullullah (s.a.v.) Efendimiz sordu :
- Sana göre ihlas sahibi olan
muhlis kullar kimlerdir ?
Bu suale İblis şu cevabı verdi :
-
Bilmez misin ya Muhammed bir kimse ki , dirhemini ve dinarını sever... O , Allah
için bir ihlasa sahip değildir. Bir kimseyi görürsem ki ; dirhemini dinarını
sevmez ; övülmekten, medhedilmekten hoşlanmaz. Bilirim ki o, ihlâs sahibidir...
Hemen onu bırakır kaçarım. Bir kul malı ve övülmeyi sevdiği sürece , kalbi de
dünya arzularına bağlı kaldığı müddetce o , size vasfını yaptığım kimseler
arasında bana en çok itaat edendir. Bilmez misin ki ; mal sevgisi , büyük
günahların en büyüğüdür. Bilmez misin ki ya Muhammed , baş olma sevgisi yine
büyük günahların en büyükleri arasındadır.
İblis anlatmaya devam etti
:
- Ya Muhammed , bilmez misin ? Benim yetmiş bin tane çocuğum var.
Bunların her birini bir başka yere tayin etmişimdir. Sonra , o her çocuğumla
birlikte yine yetmiş bin tane şeytan vardır.
- Onların bir kısmını
ulemaya gönderdim.
- Bir kısmını gençlere yolladım.
- Bir kısmını
da , meşayihe saldım.
- Bir kısmını da ihtiyar kadınlara musallat
ettim.
- Gençlere gelince , aramızda hiçbir anlaşmazlık yoktur. Onlarla
gayet iyi geçiniriz.
- Çocuklara gelince , onlarla da bizimkiler
istedikleri gibi birlikte oynarlar.
- Bizimkilerin bir kısmını da
abidlerin başına dert ettim. Bir kısmını da zahidlerin.
- Onlar bunların
yanına girer ; halden hale sokarlar. Bir tepeden öbürüne , hep dolaştırıp
dururlar. Öyle bir hal alırlar ki ; başlarlar , sebeplerden herhangi birine
sövmeye...
- İşte , böylece onlardan ihlası alırım. Onlar bu halleri ile
yaptıkları ibadeti , ihlassız yaparlar gayrı... Ama bu hallerin farkında
olmazlar.
İblis , bundan sonra , aldattığı bir rahibin hikayesini
anlatmaya geçti. Ve şöyle dedi :
- Bilmez misin ya Muhammed , Rahip
Basisa tam yetmiş yıl ihlas ile Allah´a ibadet etti. Bu ibadetleri sonucunda ona
öyle bir hal ihsan edilmişti ki , her dua ettiği hasta , duası ve bereketi ile
şifa buluyordu. Onun peşine takıldım. Zina etti. Katil oldu. Sonunda da küfre
girdi.
Bu o kimsedir ki ; Allah-ü Teala aziz kitabında , onu şöyle
anlatır :
" ... Şeytan hali gibidir ki ; o insana : " Kafir ol " dedi.
Vaktaki o kafir oldu. "
Bu defa ona şöyle dedi : " Ben senden uzağım. Ben
alemlerin Rabbi olan Allah''tan korkarım. " (59/16)
İblis bundan
sonra bazı kötü huylar üzerinde durdu. Ve onların her birinden nasıl istifade
ettiğini anlattı :
- Bilmez misin ya Muhammed , yalan bendendir ve ilk
yalan söyleyen de benim. Her kim yalan söylerse , o benim dostumdur. Her kim
yalan yere yemin ederse , o da benim sevgilimdir. Bilmez misin ya Muhammed , ben
Adem´e ve Havva´ya yalan yere Allah adına and içtim.
" Muhakkak ben size
nasihat ediyorum. " (7/16) dedim...
Bunu yaparım ; çünkü yalan yere yemin
gönlümün eğlencesidir.
- Gıybet ve koğuculuğa gelince... Onlar da benim
meyvelerimdir ve şenliğimdir.
- Her kim talak üzerine yemin ederse ,
günahkâr olacağından endişe edilir. İsterse bir defa olsun , isterse doğru şey
üzerine olsun. Her kim talakı ağzına alırsa , taaa hakikati belli oluncaya kadar
karısı ona haram olur. Onların bu halleri ile kıyamete kadar meydana
getirecekleri çocukları hep zina çocuğu olur. Ağza alınan o talak kelimesi
yüzünden hepsi cehenneme girer.
- Ya Muhammed , namazı an be an tehir
edilince... onu da anlatayım. O her ne zaman ki , namaza kalkmak ister ; tutarım
, ona vesvese veririm. Derim ki : " henüz vakti var. Sen de meşgulsün. Hele
şimdilik işine bak. sonra kılarsın. "
- Böylece o , vaktinin dışında
namazını kılar. Ve bu sebepten onun kıldığı namaz yüzüne atılır.
- Şayet
o kimse beni mağlup ederse , ona insan şeytanlarından birini yollarım. Böylece
onu vaktinde namaz kılmaktan alıkoyar. O , bunda da beni mağlup ederse , bu
sefer onun hesabını namazında görmeye bakarım. O namazın içinde iken ;
-
" sağa bakr30; sola bak... " derim. O da bakar. O ki böyle yaptı... Yüzünü okşar
alnından öperim. Bundan sonra ona :
- " Sen ebedi yaramaz bir iş yaptın.
" derim veböylece onun huzurunu bozarım.
- Sen de bilirsin ki ya
Muahammed , her kim namazda , sağa ve sola çokça bakarsa , Allah onun namazını
kabul etmez. Bunda da ona mağlup olursam , yalnız başına namaz kıldığında yanına
giderim. Ve ona ; çabuk çabuk kılmasını emrederim. O da , başlar ; namazını
çabuk çabuk kılmaya. Tıpkı horozun , gagası ile yerden bişeyler topladığı
gibi.
- Bu işi yaptırmakta da ona başarı kazanamazsam bu sefer , cemaatle
namaz kılarken onun yanına varırım. Orada başına bir gem takarım. Başını imamdan
evvel secdeden ve rüküdan kaldırırım. İmamdan evvel de secde ve rüku yaptırırım.
İşte o böyle yaptığı için , kıyamet günü , Allah onun başını eşek başına
çevirir.
- O kimse bunda da beni yener ise , bu defa , ona namazda
parmaklarını çıtlatmasını emrederim. Böylece o beni tesbih edenlerden olur. Ama
bu işi ona namaz içinde yaptırmaya muvaffak olursam.
- Bunda da mağlup
olursam , bu sefer ona tekrar giderim. Namaz içinde iken burnuna üflerim. Ben
üfleyince , o esnemeye başlar. Şayet o, bu esneme esnasında elini ağzına
kapamazsa , onun içine küçük bir şeytan girer. Dünya hırsını ve dünyevi
bağlarını çoğaltır. İşte , bundan sonra o kimse , hep bize itaat eder , sözümüzü
dinler , dediklerimizi yapar.
Şeytan bundan sonra konuşmasına devam
etti :
- Sen ümmetin hangi saadetinden ferah duyarsın ki ? Ben onlara ne
tuzaklar kurarım , ne tuzaklarr30; Miskinlerine , çaresizlerine ve zavallılarına
giderim. Namazı bırakmalarını emrederim. Ve onlara derim ki :
" Namaz
size göre değil.. O, Allah''ın afiyet ihsan ettiği ve bolluk verdiği kimseler
içindir. "

Sonra hastalara giderim :
- " Namaz kılmayı bırak "
derim , çünkü Allah-ü Teala : " hastalara zorluk yok... " (24/61) buyurdu. İyi
olduğun zaman kılarsın ". Ve böylece o , namazını bırakır. Hatta küfre de
gidebilir. Şayet o , hastalığında namazı terkederek ölüp giderse , Allah''ın
huzuruna çıkarken , Allah-ü Teala´yı öfkeli bulur.
Sonra şöyle dedi
:
- Ya Muhammed , eğer bu sözlerime yalan kattımsa , beni akrep
soksun.
- Eğer yalan varsa Allah´tan dile beni kül
eylesin.
İblis bundan sonra konuşmalarına devam etti ve şöyle dedi
:
- Ya Muhammed , sen ümmetin için ferah mı duyuyorsun ? Halbuki ben
onların altı da birini dininden çıkardım.
Bundan sonra Resullullah
(s.a.v.) Efendimiz ona , yani İblis´e aşağıdaki şekilde kısa kısa bazı sorular
sordu. O da bunlara cevap verdi :
- Ya lain , senin oturma arkadaşın kim
?
- Faiz yiyen.
- Dostun kim ?
- Zina eden.
- Yatak
arkadaşın kim ?
- Sarhoş
- Misafirin kim ?
-
Hırsız.
- Elçin kim ?
- Sihirbazlar.
- Gözünün nuru nedir
?
- Karı boşamak.
- Sevgilin kim ?
- Cuma namazını
bırakanlar.

Resullullah (s.a.v.) Efendimiz bu defa başka bir mevzua
geçti ve şöyle sordu :
- Ya lain , senin kalbini ne yıkar ?
-
Allah yolunda cihada koşan atların kişnemesi.
- Peki , senin cismini ne
eritir ?
- Tevbe edenlerin tevbesi.
- Peki , ciğerini ne parçalar,
ne çürütür ?
- Gece ve gündüz , Allah''a yapılan bol bol
istiğfar.
- Peki yüzünü ne buruşturur ?
- Gizli sadaka.
-
Peki gözlerini kör eden nedir ?
- Gece namazı.
- Peki , başını
eğdiren nedir ?
- Çokça kılınan cemaatle namaz.
Resullullah
(s.a..v) Efendimiz tekrar bir başka mevzua geçti ve şöyle sordu :
- Sana
göre insanların en saadetlisi (!) kimdir ?
- Namazını , bilerek kasden
bırakanlar.
- Peki , insanların en şakisi kimdir ?
-
Cimriler
- Peki , seni işinden ne alıkoyar ?
- Ulema
meclisleri
- Peki , yemeğini nasıl yersin ?
- Sol elimle
parmaklarımın ucu ile.
- Peki , sam yeli estiği zaman ve ortalığı
sıcaklık bastığı zaman çocuklarını nerede gölgelendirirsin ?
- İnsanların
tırnaklarının arasında.
Resullullah (s.a.v.) Efendimiz bundan sonra ,
bir başka bir mevzuu sordu. İblis de cevap verdi.
- Rabbinden neler talep
ettin ?
- On şey talep ettim.
- Nedir onlar ya lain ?
-
Şunlardır :
- Allah´tan diledim ki , beni ademoğullarının malına ve
evladına ortak ede. Bu ortaklık talebimi yerine getirdi. Ki bu : " Onlara ortak
ol... Mallarına ve çocuklarına. Onlara vaad et. Halbuki şeytan onlara gurur vaad
eder... " (17/64) Ayet-i Celilesi ile sabittir.
- Her besmelesiz kesilen
hayvan etinden yerim , faiz ve haram karışan yemeklerden yerim. Şeytandan
Allah´a sığınılmayan malın da ortağıyım.
- Cinsi münasebet anında ,
Allah´a şeytandan sığınmayan kimse ile birlikte hanımı ile birleşirim. Ve o her
birleşmeden hasıl olan çocuk , bize itaat eder. Sözümüzü dinler.
- Her
kim hayvana binerken , helal yola gitmeyi değil de , aksini isteyerek binerse ,
bende onunla beraber binerim. Yol arkadaşı ve binek arkadaşı olurum. Bu da
Ayet-i Kerime ile sabittir ; " Onlar üzerine süvarilerinle , piyadelerinle
yaygara çıkartr30; " (17/64)
- Allah-ü Teala''dan diledim ki : Bana bir
ev vere. Bu dilediğim üzerine hamamları bana ev olarak verdi.
- Diledim
ki bana bir mescid vere. Pazar yerlerini bana mescid yaptı.
- Benim için
bir okuma kitabı vermesini istedim. Şiirleri bana okuma kitabı olarak
verdi.
- İstedim ki ; bir ezan vere , Mezmurları verdi.
- Diledim
ki ; bana bir yatak arkadaşı vere. Sarhoşları verdi.
- Diledim ki ; bana
yardımcılar vere. Bunun içinde kaderiye mensuplarını verdi.
- İstedim ki
; bana kardeşler vere. Mallarını boş yere israf edenleri verdi. Bir de masiyet
yoluna para harcayanları. Bunlar da şu Ayet-i Kerime ile sabittir : " O kimseler
ki ; mallarını boş yere harcarlar... Onlar şeytanın kardeşleri olmuşlardır. "
(17/27)
Bir ara Resullullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdu :
-
Eğer söylediklerini, Allah''ın kitabındaki ayetlerle ispat etmeseydin , seni
tastik etmezdim.
Bundan sonra İblis devam etti :
- Ya Muhammed ,
Allah´tan diledim ki ; ademoğullarını ben göreyim ; ama onlar beni göremeyeler.
Bu dileğimi de yerine getirdi.
- Diledim ki ; ademoğullarının kan
mecralarını bana yol yapa ; bu da oldu. Böylece ben , onlar arasında akıp
giderim. Gezerim. Hem de nasıl istersem.

Bütün bu isteklerimi
verdi.
- Hepsi sana verildi , buyurdu Hz. Muhammed.
- Ve ben bu
hallerimle iftihar ederim. Sonra şunu da ekleyeyim ki ; benimle beraber olanlar
, seninle beraber olanlardan daha çoktur. İşte , böylece kıyamete kadar ,
ademoğullarının ekserisi benimle beraber olurlar.
Bundan sonrasını İblis
şöyle anlattı :
- Benim bir oğlum vardır. Adı, ATEME´dir. Bir kul , yatsı
namazını kılmadan uyursa gider ; onun kulağına bevleder. Eğer böyle olmasaydı ;
imkan yok , insanlar namazlarını eda etmeden uyuyamazlardı.
- Benim bir
oğlum daha vardır ki ; onun adı da MüTEKAZİ´dir. Bunun vazifesi de ; yapılan
gizli amelleri yaymaya çalışmaktır. Mesela bir kul , gizli bir taat işlerse ve
bu yaptığını da gizlemeye çalışırsa MüTEKAZİ onu dürter. En sonunda o gizli
amelin yayılmasına ve açığa çıkarmaya muvaffak olur. Böylece ; Allah-ü Teala
onun yüz sevabından doksan dokuzunu imha eder. Çünkü bir kulun yaptığı gizli bir
amel için tam yüz sevap verilir.
- Sonra , benim bir oğlum daha vardır.
Onun adı da KüHAYL´dir. Bunun işi de , insanların gözlerini sürmelemektir.
Bilhassa , ulema meclisinde ve hatip hutbe okurken. Bu sürme onların gözüne
çekildi mi , uyuklamaya başlarlar. Ulemanın sözlerini işitmezler. Böylece hiç
sevap alamazlar.
Bundan sonra İblis şöyle anlattı :
- Hangi kadın
olursa olsun. Onun kalktığı yere şeytan oturur. Sonra kadının kucağında mutlaka
bir şeytan durur. Ve onu , bakanlara güzel gösterir. Sonra o kadına bazı emirler
verir.
Mesela :
" Elini kolunu dışarı çıkar, göster. "
der.
- O da bu emri tutar. Elini kolunu açar , gösterir. Bundan sonra , o
kadının haya perdesini tırnakları ile yırtar.
İblis bundan sonra
Resullullah (s.a.v.) Efendimiz´e kendi durumunu anlatmaya başladı :
- Ya
Muhammed , bir insanı delalete sürüklemek için elimde bir imkan yoktur. Ben
ancak vesvese veririm. Ve bir şeyi güzel gösteririm. O kadar. Eğer delalete
sürüklemek elimde olsaydı , yeryüzünde ;
" İlah yoktur sadece Allah
vardır ve Muhammed Allah´ın resülüdür. "
- diyen herkesi , oruç tutanı ve
namaz kılanı hiç bırakmazdım. Hepsini delalete düşürürdüm. Nasıl ki senin elinde
de , hidayet nevinden bir şey yoktur. Sen ancak Allah''ın Resulusun. Ve tebliğe
memursun. Şayet hidayet elinde olsaydı , yeryüzünde tek kafir bırakmazdın. Sen
Allah´ın halkı üzerinde bir hüccetsin. Ben de , kendisi için ezelde şekavet
yazılan kimselere sebebim. Said olan kimse , taa , ana karnında iken saiddir.
Şaki olan da , yine ana karnında iken şakidir. Saadet ehli kılan da Allah ,
şekavet ehli kılan da Allah.
Bundan sonra Resullullah (s.a.v.) Efendimiz
şu iki Ayet-i Kerimeyi okudu:
" Bunlar, taa sonuna kadar böyle değişik
şekilde devam edecek... Ancak Rabb´ın esirgedikleri hariç... "
(11/118-119)
" Allah''ın emri behemehal yerini bulan bir kaderdir. "
(33/38)
Bundan sonra Resullullah (s.a.v.) Efendimiz , İblis´e şöyle
buyurdu :
- Ya Ebamürre , acaba senin bir tevbe etmen ve Allah´a dönmen
mümkün değil mi ? Cennete girmene kefil olurum.
Bunun üzerine İblis şöyle
dedi :
- Ya Resullullah , iş verilen hükme göre oldu. Karar yazan kalem
de kurudu. Kıyamete kadar olacak işler olacaktır. Seni peygamberlerin efendisi
kılan , cennetin ehlinin hatibi eyleyen ve seni halkı içinden seçen ve halkı
arasında bir gözde yapan ; beni de şakilerin efendisi kılan ve cehennem ehlinin
hatibi eyleyen Allah´tır. Ve O , bütün eksik sıfatlardan münezzehtir.
Ve
İblis cümlelerini şöyle tamamladı :
- İşte bu söylediklerim sana son
sözümdür. Ve bütün söylediklerimi de doğru dedim.
|
|
|
|
|
|
|
Bugün 7 ziyaretçi (16 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|